Şah İsmail’in Erdebildeki Heykeli
1502 yılında bir Şii hanedanı olan Safevi’lerin yönetimi ele geçirmeleri ile İran’da yeniden doğuş dönemi sayılabilecek Safevi Dönemi başladı. Bu dönemde Anadolu’daki Şii /Alevi inancına sahip kitleler İran’daki gelişmelere büyük ilgi göstermişti. Zamanla bu ilginin tehlikeli boyutlara ulaşması ve Safevi devletinin çok güçlenmesi nedeniyle Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail’in üzerine yürümüştür. Çaldıran Ovasındaki savaştan Osmanlı orduları galip çıkmıştır.
(Çaldıran Ovası, günümüzde İran’da Hoy ile Maku kasabaları arasında, Türkiye sınırına 150 km. kadar uzaklıktadır. Yerel halk arasında “Siyah Çeşme” olarak bilinir.)
Bu yenilgiye rağmen Safeviler, ülkenin sınırlarını bugünkü Irak’taki Bağdat’tan bugünkü Afganistan’daki Herat’a kadar genişletmişlerdir. Safevilerin önemli sultanlarından biri olan Şah Abbas, devletin başşehrini önce Tebriz’den Kazvin’e sonra Kazvin’den İsfehan’a taşımıştır. İsfehan’da yapılan mimari yapıtlar bu dönemin unutulmaz eserleri arasındadır.
İran’daki yönetimlerin niteliği konusunda en önemli dönüm noktası Safeviler dönemi olmuştur. Bu hanedanın sonunda Sünni inancı ya da Şiilik inancı arasında bir tercih yapılması gerekti ve Şiilik kazandı. Artık din eğitimi için yurtdışından, özellikle Lübnan’dan Şii mollalar İran’a davet edilmeye başlandı. Şah Abbas, bu mollalardan birisinin kızıyla evlenmiştir.
Devletin dini Şiilik olarak benimsendiği halde İran’daki dört halk, Sunni’likten ayrılmamıştır. Bunlar Kürtler, Kafkaslılar, Beluçlar ve Afganlardır.